8 Nisan 2010 Perşembe

İstanbul

İSTANBUL


İstanbul, her ne kadar güzel içimli kaynak sularıyla ün yapmış olsa da, tarihi içmeleriyle de şifa arayanların gönlün¬de taht kurmuş bir ilimizdir. Tuzla İçmeleri, Bizans döne¬minden bu yana İstanbul halkı tarafından kulanılan çok de¬ğerli şifalı su kaynaklarımızdan biridir.

Kaynak itibariyle aslında Kocaeli'nin Gebze ilçesi sınırları içinde bulunmasına rağmen, İstanbul'un banliyösü konumunda olması ve Pendik ilçesinin Tuzla beldesi hizmet¬lerinden yararlanması, onun İstanbul ili şifalı suları kapsa¬mında değerlendirilmesini gerektirmiştir. Tuzla'ya 7 kilomet¬re uzaklıkta, sakin, huzurlu ve doğal bir ortamda olup, bölge aynı zamanda bir mesire yeri olarak kullanılmaktadır.


Tuzla İçmeleri ile ilgili olarak, ünlü gezgin Evliya Çele¬bi, Seyahatnamesi'ne şu notları düşmüştür: "Her sene tem¬muz ayında, kiraz mevsiminde, İstanbul'un değişik beldele¬rinden buraya binlerce adam gelip çadır kurarak sazlı sözlü, helva sohbetli âlemler yaparlar ki, bu âlemler kırk gün kırk gece devam eder. Öyle tüfek ve fişek gösterileri olur ki, dille tarif edilemez. Mide, bağırsak rahatsızlığından şikâyetçi olanlar, burada üç gece kalıp içme suyundan içerler...'"

Evliya Çelebi, o zamanlar tanık olduğu içme tedavisin-' den ise şu şekilde söz eder; ".. içen^kimse, önce üç gün asla tuzlu ve tinli bir şey yemeyip dördüncü günün sabahı ve ak¬şamı birer fincan su içer ama kendisini de sıcak tutar. Üç gün bu şekilde vücudunu disipline eder. Takibeden üç gün sürey¬le de üç nöbet sudan alıp, ardından tuzsuz piliç suyu içer. 15 gün bu tarz davrandığında, alttan üstten yarar görür. Sonra, buradan gemilere binilerek karşıdaki Yalova ılıcalarına gide¬rek banyoya girer. Tüm vücudu sağlık ve zindelik kazanır..."

Sodyum klorüriü, bikarbonattı, sülfatlı ve sodyum klo-rürlü, sülfatlı, bikarbonatlı sular grubunda incelenen Tuzla lçmeleri'nde iki içmece vardır:

a) Tuzla Büyük İçmece: Klorüriü, sodyum ve magnez-

yumlu bir sudur. Temperatürü 20°C, pH değeri 6.84, radyoak-

tivitesi 5.61 emandır. Suyunun litresinde 4 gramdan fazla

klorür ve 0.75 gram sodyum ve magnezyum sülfat vardır.

Kalsiyum iyonu da fazla miktarda bulunur. Bikarbonat tuz

oranı, sülfat oranıyla eşit değerdedir. İçimi hoştur. Günde 15

- 20 bardak su içenler vardır.

b) Tuzla Küçük İçmece: Klorüriü, sodyum, kalsiyum

ve magnezyumlu bir sudur. Temperatürü 19°C, pH değeri

6.80, radyoaktivitesi 5.97 emandır. Suyu diğerinden daha az

tuzludur. Litrede 3 gram kadar sodyum klorür içerir.

Buraya gelenlerin çoğu, üç günlük bir içme tedavisiyle sadece müshil etkisinden yararlanacaklarını düşünürler. Oy¬saki, Tuzla içmelerindeki tedavi iki-üç gün içinde kalıcı bir sonuç vermez. En aşağı üç hafta süreyle, ara vermeksizin, ha¬fif mülayimlik verecek miktarda su içilmesi gerekir. İçme te¬davisi, sabah-akşam aç karnına ve yarımşar saat arayla 2-3 bardak içilmek suretiyle yapılmalıdır. Karaciğer yetersizliği, safra yolları iltihapları, safranın küçük kum ve taşlan, en çok yarar gören hastalıklardır.

Bağırsakların görev bozukluklarında ve kronik anterit¬lerde çok iyi sonuçlar alınır. Kalsiyumun fazla olması nede¬niyle hafif diüretik etki görülür. Suların 32-34°C'ye kadar ısı¬tılarak kullanılması halinde, mide, ince ve kalın bağırsaklar¬da iltihabı önleyici etki yaratılır. Mide ve bağırsak salgılarını ve hareketlerini düzenler. Bu nedenle kronik iltihaplarda, ka¬raciğer fonksiyonlarını ve metabolizma faaliyetlerini düzen¬lemede, gut ve şişmanlıkta, şeker hastalarının kan yağlarının ve bağırsak tembelliklerinin giderilmesinde içme kürlerinden çok yararlanılır.

Küçük İçme, hafif sodyum klorürlü bir sudur. Minerali-zasyonu az olduğu için organizmadan geçerken fazla miktar¬da su yüklenmez. Bu nedenle mide ve bağırsak sistemi üze¬rinde etkisi az olur. Buna karşılık, vücuttan az miktarda ma¬densel tuz çeker ve böbrek yoluyla dışarı atar. O halde, idrar söktürücü diüretik bir sudur. Bu su, idrar söktürmede ve bir kısım taşların dışarı atılmasında kullanılır. Ancak, yaşlı kişi¬lerde prostat hipertrofisi varsa, bu sular ani tıkanıklıklar ya¬parak idrar retansiyonuna neden olabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

Büyük İçme ise, sodyum klorürlü ve oldukça dikkati çe¬ken miktarda magnezyum içeren, mineralizasyonu diğerine nazaran daha fazla olan bir sudur. İçinde çok miktarda tuz ol¬duğu için, alındığından itibaren organizmaya etki eder. Kısa sürede ulaştığı mide-bağırsak yolundan su çeker. Bilindiği gi¬bi tuzlu sular, öncelikle mide, bağırsak ve hemen bunun yanı sıra salgılama faaliyetleri üzerine etki ederler. Genellikle, geçtikleri sindirim yolundaki kas sistemine tesir ederek bun¬ların hareketini arttırırlar. Diğer taraftan, salgı işlemini uya¬rarak bağırsak boşluğunda salgılama faaliyetinin başlaması¬na neden olurlar. Yoğun tuzlu sular, içerdikleri magnezyu¬mun da etkilemesiyle müshil etkisi yaparlar. Hipertonik gast¬ritlerde, değişik nedenlerden ileri gelen kontraksiyonlarda, bağırsak parazitlerinde ve pankreasla safra kesesi rahatsız¬lıklarında rahatlıkla kullanılabilirler.

İnhalasyon kürleri; serbest veya cihazla yapılan soluma kürleri ya da gargara, sprey gibi uygumalarla, üst solunum yollan, burun, boğaz ve bronşlar üzerinde etkili olur. Kronik ve allerjik iltihaplarda, rinit, faranjit, bronşit ve sinüzit teda¬vilerinde kullanılır.

Mineralli sular, 37-38°C'ye kadar ısıtılmakla banyo veya 28-30°C'ye kadar ısıtılmak suretiyle de egzersiz havuzlarında kullanılabilir. Bu durumda, kronik iltihaplı eklem romatizma¬ları, dejeneratif romatizmalar ve yumuşak doku romatizma¬larında etkilidir. Ortopedik ameliyat sonrasında, ayrıca jine¬kolojik iltihabi hastalıklarda yararlı olur.

Sprey uygulamasında ise; nötral yapıdaki suyun uyarıcı etkisinin de yardımıyla, sağlıklı bir cilt yapısına katkıda bu¬lunması kaçınılmazdır.

İçmelerin bulunduğu alanda pek çok otel, motel ve kamp yerleri mevcut olup, ayrıca her türlü sosyal tesisi bün¬yesinde barındırmaktadır. Şifalı sudan uzun süre yararlan¬mak isteyenler, Kaplıca Konaklama Merkezimde kalabilir¬ler. Burada kalanlar, Kaplıca Kür Kliniği'ndeki sağlık hizmet¬lerinden ve fizik tedavi uygulamalarından ücretsiz yararlana¬bilmektedirler. Her türlü ulaşımın sağlandığı kaplıca alanı, hafta sonlarını ve tatil günlerini değerlendirmek isteyen kişi¬lerin önemli uğrak yerlerinden biri haline gelmiştir.

İstanbul, içmelerinin yanı sıra, güzel içimli sularıyla da meşhurdur. Bu güzel ilimizin yer altı zenginlikleri arasında, Bizans İmparatorluğu döneminden bu yana kullanılmakta olan nitelikli kaynak sularından da söz etmek gerekir. Sayıla¬rı 50'yi bulan bu ünlü suların bir kısmının verimi azalmış, bir kısmı ise tamamen kurumuştur. Yine de aşağıda sıraladıkları¬mız, -ticari gerekçelerle kimilerinin isimleri değiştirilmiş olsa bile- yıllar boyu kent halkına şifalı özellikleriyle hizmet et¬miş, hâlen de etmekte olan doğal su kaynaklarıdır. Sertlik de¬receleri düşük, içimi çok hafif olan bu suların en ünlüleri şunlardır:

Sultan Suyu, Alibaba Suyu, Kefeli Suyu, Belgrad Or-



manları'nın ünlü sularındandır. Sultan Suyu'nda; restoran, kahve ve gazinolar vardır. Yemekleriyle gidenler, ağaçlar al¬tında hem piknik yaparlar, hem de bu güzel sudan yararlanır¬lar. Eskiden 'Ağa Suyu' diye adlandırılan Neşet Suyu da, or¬manın girişinde yer alan hafif içimli bir sudur.

Kızlar Suyu, Ayazma Suyu, Fındık Suyu, Gürcü Su¬yu, Kızılcık Suyu, Hünkâr Suyu ve Çırçır Suyu, Sarıyer bölgesinin sularıdır. Çırçır Suyu en ünlüsü olup, Sarıyer sırt-larındadır. Yaz kış değişmeyen debisi saatte 1.5 metreküp olup, sertlik derecesi 6.5'tur. Hünkâr Suyu'nun kaynağı ise bi¬raz daha yukarıdadır.

Sertlik derecesi 2 olan Büyükdere Suyu Büyükdere'de, Kum Suyu, Binbaşı Suyu, Kemer Suyu ise Kemerbur¬gaz'dadır. Kemerburgaz'ın en ünlü suyu ise Hamidiye Su-yu'dur. İstanbul Belediyesi tarafından şişelenip pazarlanan bu su, İstanbul'un en güzel sularından biridir. Diğer suların da şişeleme tesisleri vardır. Emirgân'daki Kanlıkavak Suyu ile Kağıthane'deki Kağıthane Suyu, İstanbul'un Avrupa yaka¬sındaki tanınmış sulardandır.

Samatya'daki Acıçeşme Suyu, acı olmakla beraber yo¬ğun ilgi gören sulardandır. Kum dökmekten ve ağrı çekmek¬ten şikâyetçi olanlar, bu sudan yarım bardak içtiklerinde ken¬dilerine gelirler. Bizanslılardan intikal eden kayıtlara göre, bu su göz hastalıklarna da iyi gelmektedir.

Göztepe Suyu, Elmalı Suyu ve Kestane Suyu, Ana-doluhisan'nın, Çınardibi Suyu, Abdi Hoca Suyu , Ab-ı Ha¬yat Suyu, Dolay Suyu, Kumdöken Suyu ise Anadolu Kava-ğı'nın sularıdır. Kumdöken suyunun böbrek hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Ab-ı Hayat Suyu, Yuşa tepesinde bulu¬nan şifalı bir sudur.

3 Kilometre uzaklıktaki Sırmakeş Suyu, 6 kilometre uzaklıktaki Karakulak Suyu, Deliosman Suyu ve Şifa Su¬yu, Beykoz'un Akbaba köyü civarındaki ünlü sulardır. Taşde-len Suyu, Malkuyusu Suyu, Mütevelli Suyu, İncirliyatak Suyu Alemdağ'da, Şile yolu üzerindedir. Buradan 1 kilomet¬relik mesafede Büyük Elmalı Suyu ile Küçük Elmalı Suyu

bulunur. Radyoaktiviteleri kuvvetli olan bu suların niteliği Taşdelen Suyu ayarındadır.

Taşdelen Suyu'nun sağlığa ne kadar yararlı olduğu ger¬çeğine gelince; suda bulunan serbest karbon, kaynaktan çı¬kıncaya kadar bir karışıma uğramadığından suda kalmakta ye bu da sindirimi kolaylaştırdığı gibi, böbreklerdeki kum ve taşların erimesini de sağlamaktadır. Bu özelliğinin halk ara¬sında bilindiği ve çıktığı arazideki taşları erittiği içindir ki, suya Taşdelen adı verilmiştir. Nitekim, suların toplandığı dehlizin ağzına konulan 5 santim kalınlığındaki mermer blok üç yıl içinde erimekte ve her üç yılda bir yenilenmektedir.

Soğuk ve tatlı içimli Kısıklı Suyu, 'Akarca Su' diye de bilinen Küçük Çamlıca Suyu, 'İnce Su' diye de anılan Bü¬yük Çamlıca Suyu, Çamlıca'nın Çengelköy tarafına düşen yamaçlarındaki Tomruk Suyu, Çubuklu'nun ünlü Çubuklu Suyu, Yakacık'ın Şeker Suyu ile Ayazma Suyu, Kayışda-ğı'nın Kayışdağı Suyu vs. Anadolu yakasının tanınmış sula¬rıdır.

Çobanpınar Suyu, Kervansaray Suyu, Otuzbir Su¬yu, Keçi Suyu ve Alemdağ Tepesi'nden kaynayan bir su olan Defneli Suyu da, İstanbul'un ünlü sularındandır. Defneli Su¬yu'nun adı Atatürk tarafından konulduğundan, halk dilinde 'Gazi Suyu' diye de anılmaktadır.

Tüm bu suların ortak özelliklerini şu şekilde belirlemek mümkündür: Bu sular, çok yumuşak, kalıcı sertlikleri olma¬yan bikarbonatlı sulardır. İçerdikleri anyon ve katyonların lit¬redeki miktarları 42-45 miligramdır. Klor ve sülfat iyonları pek azdır. Nitrat, nitrit ve amonyak gibi maddeler bulunmaz. Bazen rastlanılan organik maddeler, üzerinde durulmayacak kadar azdır. Radyoaktif dereceleri yüksektir. Yine de bu sula¬rın yerinde içilmesi daha yararlı olacaktır. Berrak, kokusuz, tortusuz, güzel içimli sulardır.

İstanbul'da yaşayan Rumlar, şehir içinde ve şehir dışın¬da, kutsal ve şifalı buldukları kuyu, çeşme ve pınarlara 'Ayaz¬ma' adını vermişler ve her bir ayazmayı bir Hıristiyan aziz veya azizesinin adıyla anar olmuşlardır. Sularının şifalı oldu¬ğuna inanılan ayazmalar, senenin belirli günlerinde ziyaret edilir ve eğer bir dilek tutulmuşsa adaklar adanır. Sularından içenler veya vücutlarına sürenler, ayazma azizi ya da azize¬sinin de yardımıyla, en kısa sürede sıkıntı ve şikâyetlerinden kurtulacaklarına inanırlar. İstanbul ayazmaları, Rumların yanı sıra, şifa bulmak amacıyla ziyaret eden ve mum adayan Müslümanların da ilgisini çekmekte ve günümüzdeki bazı ün¬lü ayazmalar hâlâ ziyaret edilmektedir. Ancak bunların sayı¬sı günden güne azalmaktadır. Bir kısmı özel mülkiyete geç¬miş, bir kısmı terk edildiğinden unutulup gitmiş, bir kısmı ise sağlık yönünden zararlı görülerek kapatılmıştır. Eskinin yüzlerce ayazmasından günümüze kalan sadece 149 adet ayazma'dır. Bunların tek tek isimlerini ve yerlerini vermeyi gereksiz gördüğümüzden, içlerinden seçtiğimiz dört tanesi¬nin özelliklerini belirtmekle yetineceğiz.

Kuruçeşme'deki Dimitrios Ayazması'nın sağ duvarı¬nın ortasında meme tarzında kabartmalar mevcuttur. Ayaz¬maya gelen kadınlar, rahip tarafından takdis edildikten 'kut¬sandıktan' sonra bu kabartmaları üç kez saygıyla öperler. Bu işlem, kadınların meme hastalıklarından ve süt problemlerin¬den kurtulmaları için yapılır. Beşiktaş'ın Çırağan Ayazma¬sı'nın göz hastalıklarına iyi geldiği, Hasköy'deki Çıksalm Ayazması'nın suyundan yedi kere içenlerin ya da yıkananla¬rın sıtmadan kurtulacaklarına dair yaygın bir inanış vardır. Kasımpaşa'daki Parasköy Ayazması'nın suyu ise mide ve bağırsak hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Mide ve bağırsaklarından rahatsız olanların, bu sudan aralıksız ye¬di hafta(!) içmeleri gerekmektedir.

Şifa değerleri her ne kadar bilimsel yöntemlerle tespit edilmemiş, hatta birçoğunun dini duyguların istismar edildi¬ği ve bu yolla adak ve para toplamaya yönelik yerler olduğu bilinse de, toplumun şifa arama çabalarının sınırsız olduğu da kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bu Hıristiyan dinin¬de de böyledir, Müslümanlıkta da böyledir. Anadolu'nun bir¬çok yerinde yatır, evliya vs. türbeleri civarından kaynayan su¬lardan şifa umanlar, aynı düşünceyle hareket eden insanlar: dır.

İstanbul, sadece il merkezinde bulunan içmeler, doğal kaynak suları ve ayazmalarıyla ün yapmış bir kentimiz değil¬dir. Şile ilçesi yakınlarındaki Kumbaba Plajı'nın kumu, ke¬mik hastalığından, romatizma ve siyatik gibi ağrılı rahatsız¬lıklardan şikâyetçi olanların yoğun ilgi duydukları yerlerden biridir. İlçe merkezine 2 kilometre kala sola ayrılan bir yol, dosdoğru bu şifalı kumun bulunduğu sahile kadar gitmekte¬dir. Konaklama için fazla dolaşmaya gerek kalmadan, o yöre¬de bulunan Kumbaba Oberj, ihtiyaçları fazlasıyla karşılaya¬caktır. Otel, 40 odada 76 yatakla hizmet veren güzel bir tesis¬tir.

Aynı şifalı kumdan, Ağva'nın Yeşilçay Plajı bölgesin¬de de bulunmaktadır. Sahil şeridinin her tarafından denize gi-rilebilen Ağva'nın ince kumunun da romatizma ve siyatik ağ¬rılarını giderdiği bilinmektedir.

Yine Şile'nin 4 kilometre güneybatısında, Ahmetli köyü sınırları içinde kaynayan Çırçır Suyu, Sarıyer'deki ünlü Çır¬çır Suyu ile isim benzerliği bulunan doğal bir kaynak suyu¬dur. Köyden 1 kilometre uzaklıkta, 'Kestanelik' adı verilen bir tepeden kaynayan lezzetli ve nitelikli bir şifa kaynağıdır.

İstanbul hakkında bilgi almak isteyenler; Beşiktaş, El¬madağ, Maksem, Karaköy, Sirkeci, Sultanahmet, Beyazıt ve Atatürk Havalimanı'ndaki Turizm Danışma Bürolan'na müra¬caat edebilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder