8 Nisan 2010 Perşembe

Bursa

BURSA


Bursa, şifalı su kaynaklarının hem çokluğu, hem de ka¬litesiyle ülkemizde önemli yer tutan illerimizin başında yer alır. Sularının şifa özelliklerini, bölgenin iklimini ve tarihi ko¬numunu da gözönünde tutacak olursak, bu ilimiz belki de dünyada bu kadar çok şeyi bir arada bulunduran ender kent¬lerimizden biridir. Kaplıcaları, içmeleri, doğal maden ve kay¬nak suları bakımından Bursa'dan zengin bir başka il daha yoktur. Ona 'Kaplıcalar kenti' unvanını yakıştırmamak müm¬kün değildir.

Mitolojik kayıtlarda adı Olimpos 'Tanrıların Dağı' olarak geçen Uludağ, eski bir volkan olması nedeniyle, termal ve mi¬neral kaynaklar bakımından büyük bir su deposu gibidir. Bur-sa'nın şifalı suları Uludağ'ın kuzey eteklerinden çıkar ve Çe-kirge'den Uluabat 'Ulubat' Gölü'ne kadar uzanan bir yeraltı çatlağı bu sulara kaynaklık eder. Bu sular, yerkabuğunun 2000 metre derinliğinden yeryüzüne çıkan juvenil sulardır.


Bursa, bugün kaplıcalarıyla turistik bir nitelik kazan¬mış, tarihi ve doğal güzelliklerinin yanı sıra, şifalı sularıyla da dört mevsim turist çeken bir merkez durumuna gelmiştir. İlin hem merkezinde, hem de ilçelerinde sayısız şifalı su kay¬nağı bulunmaktadır. Bunların birçoğu Roma döneminden be¬ri kullanılan, imparatorlara, padişahlara hizmet etmiş dünya¬ca ünlü kaplıcalardır.

Az önce de belirttiğimiz gibi, Bıırsa'daki şifalı sular Ulu¬dağ'ın eteklerinden Çekirge semtinin başlangıcını teşkil eden Çelik Palas Oteli'nin bulunduğu yere doğru 20-50 derecelik bir eğimle kaynamaktadır. Denizden yaklaşık 240 metre yük¬seklikte oluşan jeolojik bir yarıktan çıkan bu sular, bileşimle¬ri bakımından benzer özellikler gösterirler. Hemen hepsi oli-gometalik 'Madeni az' ve hipertermal ' Çok Sıcak' sulardır. Ba¬zılarında çok az miktarda kükürt ve hidrojen sülfür bulunur.

Temperatürleri 50°C'nin üzerindedir. Bazılarında magnez¬yum, kalsiyum ve bikarbonat iyonları daha hâkim durumda¬dır. Bu türde olanların sıcaklıkları 50°C'nin altındadır.

Bursalılar, 40°C'den yüksek sulara 'Dişi Su', alçak olan¬lara ise 'Erkek Su' adını vermişlerdir. Tercih edilen ve en çok rağbet gören sular 'Dişi Sular'dır.

Bu suların içinde 0.00015 gram kadar bikarbonat halin¬de demir bulunduğundan, aktığı yerleri kırmızı pas rengine boyar. Onun için bu sulara 'Çelikli' adı verilmiştir. İçeriğinde¬ki demir yüzünden, içildikleri zaman bu tür sular birkaç gün kabızlık yapar, sonra zamanla düzelir. Kabızlığın önüne geç¬mek için, ilk günlerde yemeklerden önce Bursa'nın meşhur şeftalisinden yenilirse bu sorun halledilmiş olur. Bu tür sula¬rın bir başka özelliği de, tedavi şekli olarak, içmeden ziyade banyo uygulamalarının daha yararlı olduğudur.

Bursa'nın şifalı sularını öncelikle iki grup halinde topla¬mamız gerekmektedir.. Bu sular; Bursa Kaplıcaları başlığı altında değerlendirilmesi gereken çok sayıda kaplıcayı içerir.

Vakıfbahçe Suları: Bursa'nın Çekirge semtinde bulu¬nan suların en önemlileri, Vakıfbahçe denilen yöreden kayna¬yan sulardır. Tüneller yoluyla aşağıya indirilen bu sular, yol¬da başka kaynaklardan aldıkları birtakım sularla da beslenir. Esas kaynak Vakıfbahçe Kaynağı olup, temperatürü 48-50°C dolayındadır. Çelik Palas Oteli'nin suyu bu kaynaktan gider. Zeyni Nine Bahçesi ve Iskara kaynaklarının suları ise, Askeri Hastane ile bölgede bulunan bütün otellerin (8 turistik tesis, 15 belediye ruhsatlı tesis ve 2 hamam) banyolarını beslemek¬tedir. Ayrıca bölgede; Vakıfbahçe suları grubuna giren ve 'Er¬kek Su' tabir edilen, kaynakları belirsiz bazı kaçak sular da vardır. Garipler Altı Kaynağı, Rifat Bey Kaynağı, Küplüce, Hor¬hor ve Cıkcık suları bunların en önemlileridir. Diğerleri; Cin Hamamı Kaynağı, Mevlevi Şeyh Bahçesi Kaynağı, Dabak Eşref Kaynağı ve Bekir Hamamı Kaynağı'dır.

Kaçak kaynakların bileşimleri benzer özellikler göster¬se de, sıcaklıkları değişmektedir. İzotermal olan bu sular or¬talama 36-37°C sıcaklıkta, 'Erkek Sular'dır. Vakıfbahçe kayna¬ğıyla beslenen sular ise; acı bikarbonatlı, sıcak ve radyoaktif sulardır. Radyoaktiviteleri 3329 Pci/lt.=33.29 emandır. Kalsi¬yum ve magnezyum içerirler.

Bademlibahçe Suları: Şehir merkezine daha yakın bir. bölgeden kaynayan bu sulara Bademlibahçe Suları ya da 'Kay¬narca Grubu Suları' adı verilir. Bikarbonatlı, sülfatlı, sodyum ve kalsiyumlu, metaborikasit ve florür içeren, hipertermal (70-83°C) ve hipotonik sulardır.

Bademlibahçe Suları ile Kaynarca Kaplıcası, Yeni Kaplı¬ca, Karamustafapaşa ve Kükürtlü kaplıcaları beslenmektedir. Sularının radyoaktivitesi 48 emandır. Bu suların en dikkati çeken özelliği, bugün Uludağ Üniversitesi Atatürk Hidrotera¬pi ve Rehabilitasyon Merkezi'ne dönüşmüş Kükürtlü Ha-mam'ın bahçesinden çıkan 3'üncü kaynağın, kükürtlü hidro¬jen bakımından bölgenin en zengin kaynağı olmasıdır.

Gerek Vakıfbahçe ve gerekse Bademlibahçe sularıyla te¬davi edilen hastalıkların başında romatizma ve nevralji gelir. Buyyo romatizmasında; ateş düştükten sonra, Bursa'nın kap¬lıca sularıyla beslenen Türk hamamlarında çabuk iyileşme sağlanır. Romatoid artritli hastalarda, banyo tedavisi çok da¬ha yararlı olur. Artrozlarda ise, terleme ve buğulamadan çok faydalanılır. Bu tür hastalarda aynı zamanda nörovejetatif sistem düzensizliği bulunduğu gibi, beslenme bozukluğu ve hormonal dengesizlikler de vardır. Bursa'nın radyoaktif sula¬rı bu rahatsızlıkların giderilmesinde önemli rol oynar.

Radyoaktif maddelerin vücuda fazla miktarda girmesi, toksit ve tahrip edici etki yapar. İlkin kalp üzerinde, daha sonra da epitel hücreleri üzerinde etkisi görülür. Bunun dı¬şında radyoaktivitenin cinsel organlar, sinir ve beyin merkez¬leri üzerinde de büyük etkisi vardır, ilk zamanlarda radyoak tivitenin tesiriyle bu organlarda bir kan dolaşımı artışı gözle¬nir. Radyoaktivitenin tesiri arttıkça dokular da harap olur. Bu durumda radyoaktiviteyi her hastalığa göre belirli bir ölçüde kullanmak gerekir. Kaplıca tedavisinde, hücerelerin faaliyeti¬ni savlayıcı, eksite edici dozda radyoaktivite uygulanması doğru olur.

Emanasyon durumunda bulunan radyoaktivite, banyo sırasında deriden ve soludum yollarından vücuda girer. Hüc¬relerin içine kadar yayılan emanasyonun ürik asit üzerinde eritici tesiri vardır. Radyoaktif banyolardan sonra idrarda ürik asit miktarı artar, kanda ise azalır. Bunun sonucunda ek¬lemlerdeki tofüsler erir, kaybolur. Bu nedenle gutlu hastala¬rın kaplıca sularıyla tedavisinden çok iyi sonuçlar alınır. Ko¬baylar üzerinde yapılan deneylerde, tofüs oluşturulduktan sonra emanasyon tedavisiyle bunların kaybolduğu görülmüş¬tür.

Emanasyonun ayrıca idrarı arttırıcı etkisi de vardır. Az miktarda vücuda giren emanasyon, bütün hücrelerde büyük bir faaliyet yaratır. Bünyedeki diyastazların tesir kudreti ar¬tar, eksik hormon salgılarında çoğalma olur. Bilindiği gibi, nö-rovejetatif sinir sisteminin işlemesi hormon düzenine sıkı sı¬kıya bağlıdır. Emanasyon etkisiyle hormonların oranı norma¬le döndüğü gibi, sempatik sistem denkleşmesi de sağlanır.

Bir de emanasyonun lökositler üzerindeki etkisi pek önemlidir. Lökositlerin sayısını çoğaltmaz, fakat lökositleri parçalayarak çok çekirdekli lökositler meydana getirir. Löko-sit çekirdeklerinin, diyastazların doğmasında büyük rolü var¬dır. Lökositlerde gelişen bu olay nedeniyle kandaki fermanlar çoğalır ve emanasyonun antitoksik ve ürik asidi eritici etkisi ortaya çıkar.

Emanasyon, aynı zamanda damarları genişletir, kan ba¬sıncını düşürür. Fakat bunların hepsinin üstünde, sinir siste¬mi üzerindeki yatıştırıcı etkisiyle nevraljililerin çabuk iyileş¬mesini sağlar. Nevrit ve polinevritlerde, sinirin erken rejene-re olmasını temin eder.

Yine emanasyon, beslenme faaliyetinin arttırılmasında, adale atrofilerinde önemli rol oynar. Uzun süredir kaynama-yan kemik kırıklarında, kaplıcalarda yapılacak banyolardan çok kısa süre sonra kaynama gerçekleşir ve atrofiler geçer.

Kadın hastalıklarından; aneksit, metrit, parametrit, amenore ve dismenore olaylarında vajen duşundan ve banyo¬lardan çok faydalanılır.

Bursa'nın şifalı sularıyla kobaylar üzerinde yapılan de¬neylerde, bu suların antianafilaktik etkisi olduğu da tespit edilmiştir. Bu nedenle Bursa kaplıcaları, ürtiker, egzema, as¬tım gibi bazı allerjik hastalıklara da iyi gelmektedir.

Vakıfbahçe grubu suları, kalevi maden sulan grubuna girer. İçinde sülfat anyonu bulunduğu için, karışık, acı kalevi-li sular şeklinde alt sınıflandırması yapılmıştır. Katyon ola¬rak, kalsiyum ve magnezyum gibi toprak kalevilerinin hakim olduğu görülür. Şu halde, toprak kalevili, acı bikarbonatlı, sı¬cak sular şeklinde değerlendirilmesi doğru olacaktır. Suların banyo tarzında kullanılması daha yararlı olur.

içme olarak önerildiklerinde ise; içerdikleri bikarbonat, sülfat ve toprak kalevilerle, özellikle karaciğer ve safra yolla¬rı üzerinde etkili oldukları görülür. Hafif bikarbonatlı sular organizmada tutunamazlar. Hızla geçtikleri yerlerden bazı artıkları sürüklerler ve idrar yolarından dışarı atılmalarını te¬min ederler. Metabolizma hastalıklarında, yani hafif şekerli diyabet, kriz dönemleri haricindeki gut hastalığı ve kanda fazla miktarda yağ birikintileri görülen şişmanlık hallerinde, bu suların içme ve banyo uygulamaları şeklinde kullanılması

çok yarar sağlar.

Bademlibahçe grubuna dahil Kükürtlü Hamam'ın suyun¬da olduğu gibi, karbondioksit ve az miktarda kükürt içeren bu suların tedavi ettiği hastalıklara, karbondioksitin etkili ol¬duğu periferik damar hastalıkları da eklenir. Diğer taraftan, eşik değerin biraz üstünde bulunan kükürt oranı, kronik ilti¬haplı hastalıklarda, yani kronik iltihaplı kadın hastalıkları ile yine kronik iltihaplı ve bol balgamlı bronşiektazilerde, intani romatizmalarda, dolayısıyla spesifik bir nedene bağlı olan tü¬berküloz gibi intani hastalıklarda ve akciğerlerde ilerleme gösteren habis urlar üzerinde de etkili olacaktır. Ancak, kap¬lıca sularının bütün bu sayılan yönleriyle değerlendirilmeleri için modern tedavi merkezlerine gereksinim vardır.

Bademlibahçe kaynaklarından Karamustafapaşa ve Kay¬narca sularının, çevrenin diğer sularıyla yapılan sınıflandır¬mada, onlarla aynı sınıfa girdikleri görülür. Karamustafapaşa Kaplıcası'nda karbondioksit miktarı etki sınırının altında kal¬maktadır. Buna karşılık radyoaktivitesi, bu yörenin sularının içinde en yüksek düzeye ulaşmaktadır. Bu durumda, ek endi-kasyon olarak radyoaktif suların sakinleştirici özelliğinin de göz önünde tutulması ve yine akciğer yoluyla organizmaya dahil edilen bu radyoaktivitenin endokrin sistem üzerindeki uyarıcı etkisinin dikkate alınması gerekmektedir. Bu tür sula¬rın, uygulanma sırasında metabolizmayı hızlandırdığı ve ürik asit atımını arttırdığı tespit edilmiştir.

Çekirge Kaplıcaları: Bursa'nın Çekirge semtinde yer alan kaplıcaların tümü bir başlık altında toplanmış ve değer¬lendirilmiştir. Çekirge bölgesinin şifalı suları Vakıfbahçe kay¬naklarından gelir. Yörede çok sayıda konaklama tesisi bulu¬nur ve bu tesislerin su banyoları ve diğer kaplıcalar hep bu kaynak sularıyla beslenir. Çekirge semtinin denizden yüksek¬liği ortalama 220 metredir.

Çekirge kaplıcalarının zengin ve derin bir tarihi vardır. Ancak bu konuya girmeden önce, halk arasında yaygın olan yöresel bir söylenceden bahsetmemiz doğru olacaktır.

Söylence, kaplıcaların nasıl olup da ortaya çıktığı ve ne¬den sularının sapsarı aktığı hakkındadır. Dilden dile, kuşak¬tan kuşağa anlatılanlara göre; Çekirge'nin yamaçlarında yaşlı bir kadın, sarı saçlı kızı ve bir ineği ile birlikte yaşarmış. Ulu¬dağ'ın eteklerindeki yemyeşil bahçelerde koşup oynayan, gönlünce eğlenen Sarı Kız'a bir süre sonra gaibden sesler gel¬meye başlamış. Ses, "Harlıyarak mı geleyim? Gürleyerek mi geleyim?" diye sürekli sorup duruyormuş. Bu ısrarlı soru kar¬şısında Sarı Kız, bir gün dayanamamış ve "Harlıyarak gel!" di¬ye yanıt vermiş. Çok geçmeden kayalardan harlıyarak sular akmaya başlamış ve Sarı Kız'ı da önüne katarak sırlar âlemi¬ne almış götürmüş. Sarı Kız'ın yüreğinin ateşiyle sıcak akar-mış bu sular ve sapsarı rengini de genç kızın saçlarından al-mışmış. O tarihten sonra kaplıcaların sularından şifa bekle¬yenler, kaplıcaya girdiklerinde "Arılık, duruluk, Sarı Kız'ın aş¬kına bir cum!.." derler ve üç kez suya girip çıkarlarmış. Bu şe¬kilde davranmayanların suların şifasından yararlanamaya¬caklarına inanılırmış.

Çekirge bölgesi kaplıcalarının Roma lmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden çok önce de işletildiği, araştırmacılar tarafından kesin olarak tespit edilmiştir. Bu kaplıcaların daha sonra Bizanslılar tarafından ele alındığı, hatta 525 yılında Bi-' zans İmparatoru Justinianos'un, eşi Theodora ve dört din gö¬revlisiyle birlikte Çekirge hamamlarına gelip yıkandıkları bi¬linmektedir. Daha sonra bu kaplıcalar, Selçuklular ve Osman¬lılar tarafından geliştirilmiş ve yeni yapılan eklerle daha sos¬yal bir içerik kazanmıştır. Bölgede yapılacak kısa bir gezinti, kaplıcaların halen o zamanların kalıntılarını taşıdığını gözler

önüne serecektir.

Bursa Halkevi tarafından yayımlanan 'Bursa Hamamları' adlı eserde; Çekirge Hamamı diye anılan kaplıcanın, 1316 yı¬lında, evliya mertebesine ulaşmış bir kişi tarafından yaptırı¬lıp bağışlandığı ve bu bağışın sicil kayıtlarına (Bursa sicilleri 231 -Shf.25) işlendiği belirtilmektedir. Yine aynı eserde; 1486 yılında, Bursa'nın Koca Embiya mahallesinde 'Selvinaz' adıyla anılan Tavettin lbrahimoğlu Mevlana isimli alim bir kişinin bulunduğu ve onun adına açılan ünlü Selvinaz Banyoları'nın bu tarihle bağlantılı olduğu yazılmaktadır. Kitapta ayrıca; bu¬gün Termal Hotel Gönlüferah ismiyle faaliyet gösteren mo¬dern tesisin de, aynı adı taşıyan çok eski bir kaplıcanın yerin¬de kurulduğu bildirilmektedir.

Atatürk tarafından yaptırılan Çelik Palas Oteli'nin ban¬yoları da, daha önce belirttiğimiz gibi, bu Vakıfbahçe sularıy¬la beslenmektedir. Bu sular borularla direkt olarak bağlan¬mışsa da, yollarda sıcaklığından 1-2°C kaybetmektedir. Çelik Palas'ın büyük havuzu 'Pisine', tarihi Türk hamamlarının tipik bir örneğini temsil etmektedir.

Bu arada, aynı semtte bulunan Askeri Hastane 'Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi'nin, yurdumuzun modern termal tedavi tesislerinden biri olduğunu da belirtmek gere¬kir. 'Girme' yöntemiyle toplanan Vakıfbahçe sularının ve mev¬cut kaçak kaynakların değerlendirildiği bu sular, bölgede bir¬kaç hamamda, Horhor Hamamı, Cıkcık Hamamı ve Balçık Hamamımda kullanılmaktadır.

Çekirge Kaplıcası'nın kadınlara mahsus bölümünün içinde, bir büyük havuz ve bir de arslanağzınm önünde dört-köşe küçük bir havuz vardır. Çocuğu olmayan kadınlar tara¬fından çok rağbet gören bu havuzda kadınlar, küçük havuzu* n altındaki deliği açarak cinsel organlarını suyun karşısında tutarlar. Böylece, az bir basınçla gelen su vajen içine girer. Ortalama 200-300 litre hacmindeki kaplıca suyu, vajen için¬den geçerek annekslerdeki ve rahim çevresindeki iltihapları giderir. Hastalıktan kurtulan kadın, banyoya bir süre daha de¬vam ettikten sonra çoğu kez çocuk sahibi olabilmektedir.

Halk, bu durumu öteden beri kaplıcayı yaptıran evliya¬nın kudretine bağlamaktadır. Bu nedenle, önce hamamdaki 'Evliya Kurnası'nda yıkanmak ve 'Çekirge Sultanımın ayağının bastığı yer olarak bildirilen bir taşın içindeki sudan üç yu¬dum içmek âdet olmuştur. Oysaki, bütün keramet küçük havuzun önünde durularak yapılan vajen duşundadır. Ka¬dın hastalıklarının tedavisinde büyük şöhrete ulaşan Fran¬sa'nın Lüksöy kaplıcasında yapılan tedavi de, bu kadar basit bir yöntem olmamakla birlikte, aynı tarzda uygulanan vajen duşudur.

Çekirge Kaplıcası'nda kullanılan sular, madeni az ılıca ve içmeler grubuna dahil, bileşiminde bikarbonat, kalsiyum, magnezyum ve sülfat bulunduran sulardır. Bu bölgedeki şifa¬lı suların, diğer kaynaklarda olduğu gibi, teknik niteliklerin¬de belli başlı bir farklılık yoktur. Kaynakların temperatürleri 38-45°C arasında, radyoaktiviteleri 33 eman, pH değerleri 7.4 civarında oynamaktadır.

Kaplıcanın suyu; kronik romatizma, nevralji, nevrit, po-linevrit, romatoid artrit, siyatik, artroz, yorgunluk ve ateşli hastalıklar sonrasındaki nekahat dönemi, gut, şişmanlık, kay-namayan kemik kırıkları, egzema ve astım gibi bazı allerjik hastalıklar, kadın hastalıklarından aneksit, metrit, paramet-rit, amenore, dismenore hallerinde tavsiye edilmektedir.

Çekirge sularının içimi halinde diüretik etki de görülür. Sabahleyin aç karnına 500-1000 gram su içildiğinde, ilk bar¬daktan itibaren yarım saat sonra idrar gelmeye başlar, idrarın dansitesi düşüktür. Çıkan idrar miktarı, içilen sudan daima 150-200 gram fazla olur. İdrardaki klorür, üre ve ürik asit. miktarı çok azdır. Fakat 24 saat içinde çıkan idrardaki bu tuz¬ların toplamı daima yüksek oranlardadır. Geceleri gelen id¬rarda, fosfat, oksalat ve ürat tuzlarının çoğalmış olduğu gö¬rülür. Bu yüzden halk arasında Çekirge sularının kum yaptı¬ğına dair bir inanış vardır. Oysaki, bu sular kum yapmaz, ak¬sine vücut hücreleri içindeki kumları harekete geçirerek dışa¬rı atar. Nitekim, 15-20 günlük bir tedaviden sonra idrar ber-raklaşır, kum artık görülmez olur. Suların sıcakken içimi hoş ve kolaydır, soğudukça kireçli su tadını alır.

Çekirge bölgesinde yer alan kaplıcaların yanı sıra, çok sayıda otelin de kaplıca suyuyla çalışan banyolukları ve bir takım tedavi üniteleri bulunmaktadır. Konaklama sıkıntısı çe¬kilmeyen ve her türlü sosyal ihtiyacın karşılandığı bu yörede bulunan termal tesisleri sıralayacak olursak;

Ege Kaplıcası: 'Sultan Kaplıcası' da denir. Çekirge'de, Askeri Hastane'nin yanındadır. 14'üncü yüzyıldan kalan bu küçük kaplıcanın, bir adet tedavi havuzu ve üç kurnası var¬dır.

Havuzlu Park Kaplıcası: Çekirge'nin kuzeyinde yer alır. Bahçe içinde, açıkta olan büyük havuzun suyu çok sıcak¬tır. Genellikle sportif amaçlarla kullanılan bir kaplıcadır.

Termal Hotel Göıılüferah: Üç yıldızlı bu otel, Bur-sa'nın tanınmış termal tesisleri arasında yer almaktadır. Tari¬hi 14'üncü yüzyıla dayanan Gönlüferah Hamamı'nın üzerine inşa edilmiştir. Dilmen Otel ile Askeri Hastane arasında bu¬lunmaktadır. İki genel havuzu ile zemin katında havuzlu özel banyo odaları vardır. 70 odada 140 yatak kapasitesiyle hiz¬met vermektedir.

Boyugüzel Termal Oteli 'Boyugüzel Kaplıcası': Çe¬kirge'de, Askeri Hastane'nin çok yakınında bulunan Boyugü¬zel Kaplıcası, 1633 yılında Boyugüzel Mehmet Ağa tarafından yaptırılmış olup, şimdi 50 odada 120 yatak kapasiteli bir ter¬mal otel olarak hizmet vermektedir. Zemin katında yer alan iki banyo odasının 'hamamın' birinin kurnası, kuruluş tari¬hinden beri orijinalliğini korumaktadır. Otel müşterileri, her gün belirli bir süreyle kaplıcadan yararlanabilmektedirler.

Ada Palas Hotel: Tek yıldızlı bu otel de Çekirge'nin termal hizmeti veren otellerinden biri olup, 39 odada 73 ya¬tak kapasitesine sahiptir.

Yıldız Termal Hotel: Üç yıldızlı bir oteldir. İki adet te¬davi havuzu ve Fizik Tedavi Ünitesi vardır. 30 odada 57 yatak kapasitesiyle hizmet vermektedir. Ayrıca 4 suit odası mevcut¬tur.

Anatolia Hotel: Dört yıldızlı termal bir oteldir. 93 oda¬da 186 yatakla hizmet vermektedir. Ayrıca 6 suit odası vardır.

Dilmen Oteli: Çekirge'nin bu dört yıldızlı oteli de, 98 odada 202 yatak ve 4 süitle hizmet vermektedir.

Akdoğan Hotel: Üç yıldızlı Akdoğan Hotel, 102 odada 209 yatak kapasitesiyle hizmet vermektedir.

Atlas Oteli: İki yıldızlı, daha küçük kapasiteli termal bir oteldir. 19 odada 42 yatak kapasitesi mevcuttur.

Huzur Termal Otel: İki yıldızlıdır. 22 odada 75 yatak kapasitesiyle hizmet vermektedir. Ayrıca, 2 suit ve 1 kral oda¬sı bulunmaktadır.

Yat Oteli: Tek yıldızlı bir oteldir. 48 odada 91 yatakla hizmet vermektedir.

Müşterilerini, konaklama hizmetinin yanı sıra Vakıfbah-çe'nin şifalı sularından da yararlandıran daha küçük kapasi¬teli tesisler ise; tarihi banyosuyla Selvinaz Oteli, Park Ote¬li, Çekirge Palas, Sevim Oteli, Hüsnügüzel Oteli, Şifa Oteli, İmren Oteli, Konak Oteli, Demirci Oteli, Çamlıca Palas ve Konak Palas gibi otellerdir.

Çelik Palas Oteli: Bursa'nın simgesi olmuş bu tarihi otel, Atatürk'ün emriyle, 1930'lu yılların başında İtalyan mi¬mar Guilio Mongeri ile Hüsnü Tümer'in ortak çalışmalarıyla yapılmaya başlanmış ve 1935 yılında bitirilmiştir. Altıpar¬maktan Çekirge'ye uzanan cadde üzerinde, Atatürk Köşküme bitişik yeşillikler içerisinde, Bursa Ovası'na hâkim bir konum¬dadır. Seçkin konukları ağırlamak amacıyla yapılan bu otel, 36'lık oda kapasitesini 1958 yılında yeni bir binanın eklenme¬siyle arttırmıştır. 2000 yılında tekrar başlatılan restorasyon çalışmaları sonucu, eskinin küçük Çelik Palas'ı bugünün gör¬kemli haline kavuşmuştur. Beş yıldızlı otelde, bugün 173 odada 359 yatak kapasitesiyle hizmet verilmekte, ayrıca 10 normal, 3'de köşe suit oda bulunmaktadır.

Otelin suyu, 3 kilometrelik bir boruyla Çekirge'deki ter¬mal su dağıtım merkezinden gelmektedir. Tüm odalarda kul¬lanılan termal suyun sıcaklığı; kaynakta 47°C, termal havuz ve Türk hamamında ise 42°C civarındadır. Havuz ve hamam¬dan günde 400 kişi yararlanabilmektedir. Vakıfbahçe kayna¬ğından gelen ve romatizma, siyatik, kemik kırıkları, egzema, astım ve daha pek çok hastalığı iyileştiren bu şifalı su, otelin tüm banyolarını besleyebilecek durumdadır. 10.5 metre1 ça¬pındaki büyük havuz, tarihi Türk hamamlarının tüm özellik¬lerini yansıtmaktadır. Otelde, tedavi banyolarının dışında tıb¬bi masajlar, sualtı masajı, elektro ve fizikal tedavi uygulama¬larının da yapıldığı modern bir sağlık ünitesi de bulunmakta¬dır.

Eski Kaplıca ve Kervansaray Termal Hotel: Bur¬sa'nın Çekirge semtinde, denizden 210 metre yükseklikteki bir alan üzerine kurulu, yörenin en eski tarihli kaplıcasıdır. Böyle olmakla birlikte, kaplıcanın geçmişi üzerinde araştırma yapanlar arasında ortak bir kanı oluşmamıştır.

Örneğin; Prof. Dr. Nüzhet Şakir Dirisu, 'Hidroloji' adlı eserinde; "Bazı yazarlar, Eski Kaplıca'nın Murat Hüdavendigâr zamanında yapıldığını iddia etmektedirler. Halbuki, soğukluk ile hamam kısmındaki sütün başlıkları Bizans eseridir. Bu başlıkların Hüdavendigâr tarafından başka yerlerden tedarik edilerek buraya konulduğu ileri sürülmekteyse de, bu kısım¬lar tamamen Bizans üslûbuna uygun olarak yapılmıştır. Kub¬beler çok basıktır. Türk hamamlarının hiçbirinde böylesine geniş, fakat basık kubbe yoktur. Hamama Hüdavendigâr tara¬fından sonradan eklenen soyunma yerinin kubbeleri ise ol¬dukça yüksektir. Bu nedenle, Eski Kaplıca'nın hamam kısmı¬nın Bizans yapısı olduğu, fakat harap bir halde ele geçen ha¬mamın Hüdavendigâr tarafından tamir edildiği, soyunma ye¬ri olarak da diğer iki kubbeyi ilave ettirmiş olduğu doğrudur" demektedir.

Dr. Rıza Reman ise, 'Balneoloji' isimli eserinde, Evliya Çelebi'nin 'Seyahatnamesinde yazılı "Germâbe, yani kaplıca¬lardan biri, Gazi Hüdavendigâr Camii mahallesinde, Bursa'nın garbında bir kenarda olup, sultanı mumaileyh üzerine kagir kubbe ve rassas mugassiler bina eylemiştir. Buna Eski Kaplı¬ca derler. Abı gayet sühunet üzeredir. Menbaında beyza vazo-lunsa tabheder. insana nâfi, cerep ve hakke emsali merazı de¬feder" sözlerini yorumlamayı tercih etmiştir. Dr. Rıza Reman; "Üçüncü Osmanlı padişahı Hüdavendigâr'ın hükümdarlığı dö¬neminde (1359-1389) eski banyo ve saray enkazından istifa¬de edilerek, esirler arasında bulunan Bizanslı mimar Hristo-dulos'un hazırladığı planlar mucibince Türk işçileri tarafın¬dan yapılmıştır. Bina, 1707 yılında tamir görmüş ve yıkılan camekân yeniden yapılmıştır. Bu yeni inşaatın tarihini göste¬ren kitabe de, arslan ağzının üstüne konulmuştur. Bu kitabe¬de, 'Ze tarihi germâbe bişnev cezzap, Hudaya bidih daima âbutâp' ibaresi vardır ve hicri 1054, miladi 1707 yılını ver¬mektedir" diyerek, bu yapının özbeöz Türk işi olduğunu id¬dia etmekte, eski Avrupalı gezginlerin de kaplıcayı bir Türk banyosu olarak tanımladıklarını söylemektedir.

Bursa Halkevi tarafından yayımlanan 'Bursa Hamamları' adlı eserde ise; Eski Kaplıca'ya yapılan ilâvelerin Hüdavendi¬gâr tarafından yaptırılmış olduğu Bursa sicillerine dayanıla¬rak açıklanmaktadır. Sanat Tarihi uzmanları da; harap bir Bi¬zans kaplıcasının yerine, I. Murat (Hüdavendigâr) zamanında yaptırıldığını, çevrede bulunan Bizans yapılarından alınan sütunların, sütun başlıklarının ve diğer malzemelerin burada değerlendirildiğini ve mimarının Türk olduğunu söylemekte¬dirler. II. Beyazıt'ın, 1511 yılında, tek kubbeyle kapatılan so¬ğukluk bölümünü eklettiğini, 1612 yılında da, ilkin kurşunla kaplı olan çatısının kiremitle örtüldüğünü belirtmektedirler. Kaplıca; arka arkaya iki kubbe ve ikinci kubbenin gü¬neyden ve batıdan yarım kubbelerle genişletildiği büyük bir giriş salonu halinde, camekân, soyunma yeri 'Apoditarium', buna bitişik ve duvarlara dayanan sekiz sütun üzerine bir. kubbe ile örtülü soğukluk 'Tepidarium' ve sıcak su havuzu¬nun bulunduğu sıcaklık 'Caldarium'dan ibarettir. Buradaki kubbe, kare bir alanın ortasında sütunların ve yuvarlak ke¬merlerin meydana getirdiği sekizgen üzerine oturmakta olup, köşeler eksedralarla doldurulmuştur. Bütün kubbelerin ortasında aydınlık feneri olup, soğukluk ve buna bitişik ca¬mekân kubbesi altında birer fıskiyeli havuz bulunmaktadır., Günlük 600 kişinin yararlanabildiği kaplıcanın büyük havu¬zuna sular bir arslan ağzından akar.

Eski Kaplıca, 1988 yılında, Kervansaray oteller zinciri tarafından satın alınmış ve tarihi özellikleri korunarak resto¬re edildikten sonra, Türkiye'de eşi olmayan bir termal sağlık tesisi haline dönüştürülmüştür. Çekirge Vakıfbahçe kaynakla¬rından beslenen suyu, kalsiyum ve sodyum bikarbonattı, oli-gometalik bir sudur. Temperatürü 45°C, radyoaktivitesi 25.7

eman, pH değeri 7.4'tür.

Banyo tedavisi; romatizma, nevralji, nevrit, polinevrit, romatoid artrit, siyatik, artroz, yorgunluk ve nekahat halleri, gut, kaynamayan kemik kırıkları, egzema ve astım gibi bazı allerjik hastalıklar ile kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

Kervansaray Termal'de, uzman doktorların yönetimin¬de, hastaların kür öncesi ve sonrası gereken tüm tahlilleri, en gelişmiş cihazlarla donatılmış bir biyokimya laboratuvarında yapılabilmekte, her türlü görüntülü film çekilebilmektedir. Kaplıca tedavisi sırasında, fizik tedavi ünitesinden yararlan¬mak isteyenlere de, uzman fizyoterapistler yardımcı olmak¬tadır. Sağlık kompleksinde ayrıca bir Hidroterapi merkezi de

bulunmaktadır.

Kervansaray Termal Hotel ise; 211 odada 435 yatak ka¬pasitesiyle hizmet vermektedir. Ayrıca 13 suit odası da var¬dır. Beş yıldızlı konaklama hizmetlerinin dışında şifalı termal suyun özelliklerinden yararlanılarak verilen sağlık hizmeti, otelin en büyük özelliğini oluşturmaktadır. Otelde, tedavi ünitelerine ek olarak; termal sulu açık ve kapalı yüzme ha¬vuzları, jimnastik salonu, sauna, Türk hamamı, solaryum ve diğer sosyal ve sportif aktivite olanakları mevcuttur.

Karaımıstafa (paşa) Kaplıcası: Bursa'nın Bademlibah-çe sularından yararlanan kaplıcanın denizden yüksekliği 155 metre olup, Yeni Kaplıca yakınlarındadır. Bu çok önemli kap¬lıcanın da tarihi geçmişi hakkında değişik iddialar ileri sürül¬müştür.

Prof. Dr. Nüzhet Şakir Dirisu'ya göre; bu kaplıca, 1490 yılında Sadrazam Rüstem Paşa'nın ağası Karamustafa tarafın¬dan, Prof. Dr. N. R. Belger'e göre ise; Köprülü Mehmet Paşa'nın damadı Sadrazam Karamustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Ancak, tespit edilen bir gerçek vardır ki, o da tarihi çok daha gerilere giden bir hamam enkazı üzerine yeni baştan yaptırıl¬dığıdır.

Kaplıcanın suyu, madeni az ılıca ve içmeler grubuna gi¬rer. Bileşiminde," bikarbonat, sodyum, kalsiyum ve sülfat bu¬lunur. Temperatürü 58°C, pH değeri 6.6, radyoaktivitesi ise 4837 Pci/lt= 48.37 emandır. Bu durumda, radyoaktif sular grubunda değerlendirilmesi gerekir.

Banyo tedavisi; romatizma, nevralji, nevrit, polinevrit, romatoid artrit, siyatik, artroz, yorgunluk ve nekahat halleri, gut, kaynamayan kemik kırıkları, ürtiker 'kurdeşen', egzema ve astım gibi bazı allerjik hastalıklarda, kadın hastalıkların¬dan aneksit, metrit, parametrit, amenore, dismenore vs. gibi hastalıklarda önerilmektedir. Özellikle, kadın hastalıklarının tedavisinde uygulanacak 'vajen duşları''çok yararlı olmakta¬dır.

Bademlibahçe sularından yararlanan diğer kaplıcalarla, yani Yeni ve Kaynarca kaplıcalarıyla aynı sınıflandırmaya ta¬bi tutulan Karamustafa Kaplıcası'nda, karbondioksit miktarı eşik değerin altında kalmaktadır. Buna karşılık radyoaktivite, bu civardaki suların içinde en yüksek düzeye ulaşmaktadır. Şu halde, ek endikasyon olarak, radyoaktif suların rahatlatıcı ve hormonları uyarıcı 'Gençlik Suyu' özelliklerinin göz önüne alınması gerekmektedir. Akciğerler yoluyla organizmaya gi¬ren bu radyoaktivitenin endokrin sistem üzerindeki etkisi dikkate alınmalıdır. Bu tür sular, uygulama sırasında metabo¬lizmayı hızlandırır ve ürik asit atımını arttırır.

Kaplıcanın bir adet tarihi havuzu ve altı adet özel ban¬yosu bulunmaktadır. Hamamın içinde, kısır kadınların çocuk sahibi olabilmeleri için, oyulmuş bir taş vardır. Su bunun di¬binden kaynar. Banyoya gelenlerin çoğu kadınlardır. Kısırlığa şifalı olduğu hakkındaki söylentiler nedeniyle kadınlar, taş yalağın içine oturarak dipten kaynayan 45°C'deki sıcak su¬yun vajen içine girmesini sağlarlar. Radyoaktif özelliklere, ha¬iz ve doğrudan doğruya kaynaktan gelen sıcak suyla yapılan 15-20 dakikalık vajen duşu, aneksitleri ve rahim çevresinde¬ki iltihapları giderir ve bu nedenle doğuramayan kadınların da çocuk sahibi olma şanslarını arttırır.

Karamustafa Kaplıcası'nın, 24 odada 48 yatak kapasite¬siyle hizmet veren bir oteli ve yardımcı sosyal olanakları var¬dır. Bununla birlikte, çevrede çok sayıda bulunan normal ko¬naklama tesislerinden de yararlanmak mümkündür.

Karamustafa Maden Suyu: Kaplıca kaynak suyunun hafif karbondioksit içermesi nedeniyle, içme yoluyla da kul¬lanılması mümkündür. Bu sular, mide-bağırsak ve damar ra¬hatsızlıklarında, üst solunum yolu hastalıklarının giderilme¬sinde yarar sağlar. İçme tedavisi için ayrı çeşmeler yapıldı¬ğından farklı bir su sanılmakla birlikte, kullanılan aslında normal kaplıca suyudur.

Kaynarca Kaplıcası: Bursa'nın Bademlibahçe yöresin¬de, Yeni Kaplıca'nın hemen yanıbaşmda, aynı şifalı kaynaklar¬la beslenen bir kaplıcadır. Bursa'nın önemli kaplıcalarından olan Kaynarca Kaplıcası'nın denizden yüksekliği 160 metre¬dir.

Kaplıcanın kim tarafından inşa ettirildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, yapılan araştırmalara göre 1680 yılı öncesinde inşaasının tamamlandığı belirlenmiştir. Tarihi bir havuzu vardır.

Genel olarak hamam tarzında kullanılan kaplıcanın su¬yu; acı bikarbonatlı sular grubuna dahil olup, Buyyo romatiz¬ması, kadın hastalıkları ve solunum yolu rahatsızlıklarının te¬davisinde başarı sağlamaktadır.

Kaynarca Kaplıcası'nda; toplam yatak sayısı 100 civa¬rında bir konaklama tesisi ile diğer yardımcı tesisler yer al¬maktadır.

Yeni Kaplıca: Bademlibahçe sularıyla beslenen bir di¬ğer kaplıca da Yeni Kaplıca'dır. Kaplıca alanının deniz seviye¬sinden yüksekliği 160 metredir.

Yeni Kaplıca; Bursa'nın en önemli kaplıcalarından olup, özellikle Türk termalizm mimarisinin en tipik abidelerinden birisini teşkil etmektedir. Tarihi Türk banyolarının en güzel örneğini bu kaplıcanın banyolarında görmek mümkündür. Kaplıcanın termal banyoları sekiz kemer üzerine kurulmuş¬tur. Çinilerle sülü olan kubbeleri geniş ve yüksektir. Türk banyoları ile Roma banyolarını ayıran özelliklerden birisi de budur. Roma banyoları genellikle basık olduğu halde, Türk banyoları yüksektir. Bu nedenle banyolar, mimari zerafetinin yanı sıra büyüklüğü ile de dikkati çeker. İki kubbeli camekân ve iki yarım kubbe ile yanlara doğru uzatılmış bir kubbeden ibaret soğukluk kısmından sonra, yan yana üç kubbe ile örtü¬lü ara bölümünden 'ılıklık' büyük havuzun bulunduğu sıcak¬lığa geçilir. Buradaki kubbe, yıldız biçiminde sıralanmış sekiz kemerli eyvan biçimindeki nişler üzerine oturtulmuş olup, mekân dıştan dört köşe kalın duvarlarla çevrilmiştir. Mermer döşemeler, geometrik yıldız geçmeli renkli taş mozaiklerle süslüdür. Duvarlar da altıgen ve her nişte değişen yedi ayrı örnek çinilerle kaplıdır. Karşılıklı gelen iki nişin çinileri ara¬sında, lacivert üzerine beyaz renkte Rüstem Paşa'nın yaptır¬dığını gösteren bir kitabe vardır. Kaplıcanın özellikle erkekler bölümündeki havuz çok güzeldir. Bu havuzda yüzmek müm¬kündür. Sıcak su, bir arslan ağzından akar. Sıcaklığa girişte, sağlı sollu ufak kubbelerle örtülü odalardan sağdakine, halk arasında 'Üşük terleten' adı verilmiştir. Burada bulunan bü¬yük mermer banyoluğa 70°C sıcaklıkta gelen kaynak suyu, ol¬duğu gibi gelir ve sürekli akarak odada 40-45°C'lik bir buhar

sıcaklığı oluşturur.

Yeni Kaplıca'nın tarihçesi hakkında, bu yörede bulunan diğer kaplıcalarda olduğu gibi, pek çok farklı görüş ileri sü¬rülmüştür. Prof. Dr. Nüzhet Şakir Dirisu'ya göre; Yeni Kaplıca, Kanuni Sultan Süleyman zamanında, padişahın gut ve roma¬tizmalarının tedavisi için 1559 yılında yapılmıştır. 'Bursa Ha¬mamları' isimli eserde ise, bu konuda; "Kanuni'nin sadrazam¬larından Rüstem Paşa tarafından, 1552 yılında Bursa'ya bina emini olarak Kerim Bey adında biri gönderilmiş, kurnalarını ve mermerlerini satın alarak Yeni Kaplıca'yı yaptırmıştır" de¬nilmektedir.

Bu konuda ileri sürülen bir başka görüş de, eski kütüp¬hane genel direktörü Hasan Fehmi Bey'e aittir. Hasan Fehmi Bey; "Yeni Kaplıca, 1549 yılında Bursa kadısı olan Abdülkadir Efendi tarafından inşa ettirilmiştir. Bursa'da en mühim meba-ni-i milliyemizden olan dokuz kubbeli bu kaplıcayı, Kadı efendi o zamanın sadrazamı Rüstem Paşa'ya takdim etmiştir. Bina, bu suretle Rüstem Paşa adına vazedilip kayda geçiril¬miştir." demektedir.

Yeni Kaplıca'nın suyu, kükürtlü sular grubunda değer lendirilmiştir. Temperatürü 77°C, radyoaktivitesi 0.69 eman, pH değeri 6.78'dir. Bikarbonatlı, sodyum sülfatlı, kalsiyumlu bir sudur. Hafif sülfür kokusu duyulur. Dermatozlar, Buyyo romatizması sekelleri, romatoid artritler, artrozlar, nevralji ve nevritler, kadın hastalıkları ile solunum yolu hastalıkları için çok yararlıdır. Ayrıca, sinirsel ağrı çekenler, prostat, eg-zema ve kuru öksürük gibi hastalıkları olanlar, bu sulardan beklediklerinden çok daha fazla yarar sağlarlar.

Bademlibahçe yöresi kaplıcaları için yapılan tıbbi ve teknik değerlendirmelerle benzer özellikler gösterir. Ancak, Türkiye'deki diğer kaplıcalara göre değişik bir özelliği vardır ki, suyunun 24 saat süreyle aynı sıcaklığı muhafaza edebil¬mesidir.

Yeni Kaplıca'nın, tarihi değeri haiz bir adet genel tedavi havuzu, dokuz adet sıra banyosu ve bir adet buhar odası var¬dır. Kaplıcada ayrıca, çok sayıda sosyal tesisin yanı sıra, 102 yatak kapasiteli bir de otel bulunmaktadır.

Kükürtlü Kaplıca 'Uludağ Üniversitesi Atatürk Hid¬roterapi ve Rehabilitasyon Merkezi': Bursa kent merke¬zinde bulunan son kaplıca grubu, eski adıyla söylemek gere¬kirse Kükürtlü Kaplıca'dır. Çekirge caddesinin ovaya bakan kesiminde, 23.173 metrekarelik bir alanda, deniz yüzeyinden 190 metre yüksekliktedir.

Kükürtlü Kaplıca, Bursa'nm tarihi en eski ve önemli kaplıcalarından biridir. Küçük Kükürtlü (Kadınlar Hamamı) ve Büyük Kükürtlü (Erkekler Hamamı) olarak ikiye ayrılır. 'Bursa Hamamları' isimli eserde; 'Bu kaplıcaları, Osmanlı hükümdar¬larından I. Murat, 1389 yılından önce yaptırmış ve Allah rıza¬sı için vakfetmiştir" denilmektedir. (Bursa sicilleri 231-Shf.44). Yine aynı eserde; "Eskiden Arapoğlu Hamamı diye ka¬yıt altına alınan ve Kadınlar Kükürtlüsü diye de anılan hama¬mın, Beyazidi Veli'nin oğlu Sultan Mahmut'un kızı Hançerli Fatma Sultan'ın vakfı olarak 1739 yılında kiraya verildiği" bil¬dirilmektedir. (Bursa sicilleri 338-shf.l8)*

1481-1512 yılları arasında, II. Beyazıt zamanında resto¬rasyonu tamamlanan ve yeni eklentiler yapılan kaplıcaya, 19'uncu yüzyıl ortalarında birkaç otel odası da ilave edilmiş¬tir. Daha sonra özel mülkiyete geçen hamamların çevresi, ko¬naklama amaçlı olarak üç taraftan büyütülmüştür. Daha son¬ra kuzeyine ve güneyine uzun sıra banyolar eklenerek son şeklini alan Kükürtlü hamamlar, günümüze dek otel olarak kullanıla gelmiştir.

1978 yılında Uludağ Üniversitesi senatosu, oteli kamu¬laştırma karan almış ve tesisler 1981 yılında üniversiteye teslim edilmiştir. 1983 yılında yeni düzenlemelerle tekrar iş-

- Bursa'da bulunan vakıfların en büyüğü ve en zengini, 1616 yılında kurulan Beyazidi Veli'ye ait vakıftı. Eski Kaplıca, Çekirge ve Kükürtlü hamam¬ları bu vakfın yönetiminde idi. Bunların başında da hoca kıyafeti giyen ve pey¬gamber soyundan olan Emirgazi oğlu Seyyid Cafer Paşa adında bir Arap bu¬lunmaktaydı. 'Arapoğlu Hamamı' diye anılmasının nedeni de budur.

letmeye açılan Kükürtlü Otel ve Kaplıcası, çevresinde bulu¬nan eski yapıların da elden geçirilerek restorasyonu sonucu, 1985 yılında komple bir sağlık kurumu olarak hizmete sokul¬muştur.

Uludağ Üniversitesi Atatürk Hidroterapi ve Rehabilitas¬yon Merkezi adı altında faaliyete geçen tesiste; girişteki bina konaklama (200 yatak kapasiteli) ve restoran olarak kullanıl¬maktadır. İkinci bina, yönetim bürolarını ve poliklinikleri kapsamakta, üçüncü bina ise, büyük tedavi havuzu, üç adet küçük havuz, kırk adet özel tedavi küveti, egzersiz salonları, fizik tedavi ve dinlenme bölümlerinden oluşmaktadır.

Bileşiminde, bikarbonat, kalsiyum, magnezyum ve sül¬fat bulunan kaplıcanın suyu, oligometaliktir. Debisi 7 İt/sn. temperatürü 78°C, radyoaktivitesi 2.12 eman, pH değeri 6.44'tür. Litrede 1 gramın üstünde kükürt içerir. Serbest kar¬bondioksit oranı ise, 281 mg/lt. olarak ölçülmüştür.

Şu anda, romatizmal hastalığı olan hastaların rehabili¬tasyonu ve cerrahi ortopedi tedavileri için kullanılan tesiste, kesin tanısı konmuş ve kaplıcaya gitmesinde hiçbir engel ol¬madığı etraflı klinik ve Iaboratuvar muayeneleriyle saptan¬mış hastalar, araya başka bir hastalık veya sorun girmediği takdirde, kaplıca sularından büyük oranda yararlanabilmek¬tedirler.

Almira Hotel: Bursa'da, termal sulardan yararlanan oteller arasında beş yıldızlı Almira Hotel'i de saymak gerekir. 235 odada 500 yatak kapasitesiyle hizmet veren otelde, ayrı¬ca 14 suit oda ile 1 kral dairesi de bulunmaktadır. Şifalı su¬yun yanı sıra, Türk hamamı, sauna, sağlık ünitesi ve diğer sosyal ve sportif olanaklar da mevcuttur.

Bursa'nın şifalı su kaynakları bakımından en zengin il¬çelerinden biri Mustafakemalpaşa ilçesidir. Burada bulunan kaplıca ve içmeler, pek çok insana şifa kaynağı olmaktadır. Sı¬rayla inceleyecek olursak:

Dümbüldek Kaplıcası: İlçe merkezine 10 kilometre uzaklıkta, Akarca köyündedir. Ovaya hâkim, yerel bağ ve bah¬çelerle dolu yemyeşil bir yamaçtadır. 'Mustafakemalpaşa Kap¬lıcası' ya da 'Dümbüldek Hamamı' diye de bilinir.

Bikarbonatlı, sodyum ve kalsiyumlu, karbondioksitli olan suyu, madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendiril¬miştir. Temperatürü 46-52°C, radyoaktivitesi 8.4 eman, pH değeri 7'dir. Banyo tedavisi; romatizma, nevrit ve nevralji hastalıkları için çok yararlıdır. Suda serbest karbondioksit ga¬zının bulunmasından dolayı (433 mg/lt), dolaşım sistemi hastalıklarına, kadın hastalıklarına, kalp ve damar hastalıkla¬rına birebirdir. Ayrıca, çocuk felçlerinde, kontraktürlü yarım felçlerde büyük fayda sağlar. Tüm bu özellikleriyle, kalp ve damar hastalıklarının tedavisinde Balkanların en büyük ter¬mal merkezi olmaya aday durumdadır. Hatta, Almanya'nın ünlü kaplıcası Bad Nauheim'dan daha üstün özelliklere sahip¬tir.

Dümbüldek Kaplıcası'nın suyu, ağrılı sendromları yatış¬tırıcı, serbest karbondioksit içermesi nedeniyle periferik do¬laşımı düzenleyici ve bileşimindeki demir vasıtasıyla da cilt üzerinde astrenjan etki yaratan bir sudur, içme kürlerinin önerilmesi durumunda, mide, bağırsak, karaciğer, safra kese¬si ve pankreas üzerinde olumlu etkileri görülecektir. Demir noksanlığına bağlı anemik hallerde üst düzeyde tesir eder.

Çifte kubbeli olan kaplıcada; ikisi kadınlara, diğerleri de erkeklere ait olmak üzere toplam altı adet havuz ve bir di¬zi sıra banyo vardır. İlçe belediyesi tarafından işletilen 35 ev, onbeşer günlük devreler halinde, mart-nisan aylarından itiba¬ren kiraya verilmektedir. Çevrede ayrıca motel ve pansiyon tarzı yerler de mevcut olup, toplam yatak sayısı 200'ün üze¬rindedir. Konaklamanın yeterli olmadığı durumlarda, hasta¬lar Mustafakemalpaşa'daki otellerde (Hande ve Karen otelleri) kalmakta ve sezon süresince sürekli çalışan ulaşım araçlarıy¬la kaplıcaya gidip gelmektedirler. Kaplıca, sosyal tesis bakı¬mından yeterli düzeydedir.

Meneviş İçmesi: Dümbüldek Kaplıcası alanında, kaplı¬ca suyu kaynağından ayrı olarak kaynayan iki kaynaktan biri¬dir. Diğer kaynak ise Akarca İçmesi'ni oluşturur. Sodalı ma¬den suları kapsamındadır. Sodyumun yanı sıra kalsiyum da içerir. Litresinde 542 mg/lt. karbondioksit tespit edilmiştir. Isı derecesi düşük, debisi azdır. Sadece içme olarak kullanıl¬makta ve kaplıcada yapılacak banyo uygulamalarını tamamla¬mak amacıyla değerlendirilmektedir. Mide, bağırsak, karaci¬ğer ve safre kesesi üzerinde etkili bir sudur.

Akarca İçmesi: Kaplıca alanında bulunan ikinci içme¬dir. Meneviş Içmesi'yle aynı nitelikte olup, benzer endikas-yon özelliklerine sahiptir. Ancak, suyundaki karbondioksit miktarı, Meneviş Içmesi'ne göre daha fazladır. (1080 mg/lt.) Total mineralizasyonun 2-3 gram arasında değişmesi ve eşik değere yakın demir içermesi, suyun etkileme gücündeki zen¬ginliği hemen ortaya koyar.

Keleşpınar Ilıcası: Mustafakemalpaşa yakınlarında, Gündoğ'du köyündedir. Bu nedenle 'Gündoğdu Ilıcası' da,de-nir. Asırlık meşelikler arasında, çok eski devirlerden kalma mermer bir havuzdur. Suyu sıcaktır ve banyo olarak kullanı¬lır. Çeşitli hastalıklara şifalı olan suyu, bölge halkı tarafından çok rağbet görmektedir.

Bursa'nın İnegöl ilçesinde de, il ve yurt çapında rağbet gören çok sayıda sıcak ve soğuk su kaynağı bulunmaktadır. Sahip oldukları şifalı özellikleriyle ün yapmış bu suların bei-libaşlıları şunlardır:

Oylat Kaplıcası: Bursa'nın İnegöl ilçesinde yer alan Oy¬lat Kaplıcası, Marmara Bölgesi'nin en önemli kaplıcaları ara¬sında sayılır. İlçe merkezine 27 kilometre uzaklıkta, Tahta-köprü bucağına bağlı Saadet köyü sınırları içindedir. Ulu¬dağ'ın güneydoğu uzantısında, denizden 750 metre yüksek¬likte, çam, kayın, gürgen, meşe ve kestane ağaçlarının oluş¬turduğu olağanüstü güzellikteki doğal bir ortamdadır.

Kaplıcanın tarihçesi konusunda varılmış ortak bir görüş olmamasına rağmen, Saadet köyünde bulunan bazı eserler, kaplıcanın 2000 yıldır, yani Romalılardan beri kullanıldığı ka¬nısını uyandırmaktadır. Günümüzde Kadınlar Hamamı olarak kullanılan Eski Hamam'ın duvar ve havuz mimarisi, Roma dö¬nemi mimarisiyle benzer özellikler gösterir. İnşaat sırasında yörede bulunan Roma paraları ile kaplıcanın batısında yer alan sarnıçlar bu kanıyı güçlendirmektedir. Kaplıcanın, Os¬manlı döneminde de yöre halkı tarafından kullanıldığı ve bu ününü günümüze kadar devam ettirdiği bilinmektedir.

Oylat Kaplıcalarının hüzünlü, ama sonu mutlu biten bir de efsanesi vardır:

"Bizans İmparatorluğu zamanında bölgenin hâkimi olan Tekfur'un çok sevdiği kızı amansız bir hastalığa yakalanıp ya¬tağa düşer. Dönemin tüm hekimleri toplanır ama hiçbiri kızın derdine çare bulamaz. Ne yapacaklarını bilemeyen hekimler kızcağızı göz önünden uzaklaştırmak ve başarısızlıklarını örtmek için bu kaplıcaya getirirler. 'Öl yat' deyip, Jcızı bırakıp giderler. Ne var ki, kız buranın sularıyla yıkanarak iyileşir. O gün bu gündür kaplıcanın şifa dağıttığına inanılır ve adı da dilden dile değişerek 'Oylat' haline gelir."

Oylat Kaplıcası'nm oluşumuna, Uludağ granit platosu¬nun etrafında bulunan metamorfik kalkerler ve bunları kesen genç yaştaki riyalit 'volkanik lav' daykları neden olmuştur. Tetkik edilecek olursa; Oylat'daki binaların, otel ve motelle¬rin, granit, mermer ve traverten blokların oluşturduğu yamaç molozlu bir terasın üzerinde konuşlandığı görülecektir. Kap¬lıca suyunu taşıyan fay, güney-kuzey yönünde akan Alaçam Deresi'ni enine olarak batı-doğu yönünde kesmektedir. Oylat, çevresinin doğal güzelliği nedeniyle, diğer ova kaplıcaların¬dan farklı klimatolojik özellikleriyle ayrıcalıklı bir tercih ne¬deni olmaktadır.

Kaplıcanın kaynaklarını, asıl ve kaçak kaynaklar olmak üzere ikiye ayırmak gerekir. Asıl kaynak suları, özellikle yaz aylarında ortaya çıkar. Bunlardan 'Sızı Suyu' adı verilen kay¬nak, kışın tamamen sel suları altında kalır. Kaplıcaya uzaklı¬ğı 2 kilometre olan sel yatağı üzerindeki köprünün sağ tara¬fında, debisi 35-40 İt/sn. olan suya ise 'Göz Suyu' adı verilir. Bu suyun bileşiminde iyon az olmasına karşın radyoaktivite yüksektir. Oylat Kaplıcası'nm kaptajı ilkel bir şekilde yapıl¬mış, bu yüzden su kaçakları meydana gelmiştir. Önceleri yal¬nızca Eski Kaplıca binasında kapte edilen termal su, Yeni Kap-; Uca binasının yapılmasıyla daha verimli bir görünüm kazan¬mış ve debisi 300 İt/sn.ye yükselmiştir.

Oylat Kaplıcası'nm hamam suyu; kalsiyum sülfath, bi-karbonatlı, oligometalik bir sudur. Temperatürü ortalama 41.5°C (Eski Kaplıca'da 42°C, Yeni Kaplıca Arslanlı havuzda 41.5°C ve genel havuzda 41°C pH değeri 7.26, radyoaktivite¬si 10 emandır. Sızı Suyu; kalsiyum sülfath ve bikarbonatlı olup, temperatürü 39°C, pH değeri 7.18'dir. Göz Suyu ise; sül¬fath, hidrojenli, iyotlu ve demirli bir sudur. Temperatürü dü¬şüktür (10°C). pH değeri 3.04, radyoaktivitesi 44 emandır.

Bu şifalı su, Bursa kaplıcalarının endikasyon özellikleri¬ni taşır. Klimatolojik ve doğal güzelliği, şifalı suyla birleşince pek çok hastalığa iyi gelmektedir. Romatizmal hastalıklar, nevralji ve nevritler, ağrılı sinir hastalıkları, çocuk felci, kap¬lıcanın iyi geldiği başlıca hastalıklardır. Radyoaktif suların nöro-hormonal regülatör etkisi, hipertansiyon ve hipotansi¬yonların her ikisine de iyi gelir. Vücuttaki hücre faaliyetlerini kamçılayıcı, denkleştirici bir etkisi vardır. Ruhen ve bedenen yorgun kimseler, üç haftalık bir tedaviden sonra eski enerji ve zindeliklerine kavuşurlar. Ayrıca gut, egzema, nevrasteni ve sürmenaja, kısırlık ve kadın hastalıklarına, idrar yollan il¬tihaplarına karşı yararlıdır. Göz Suyu'nun göz hastalıklarına iyi geldiği yolunda çok önemli tıbbi kanıtlara ulaşılmıştır. İç¬me tedavisi ise; diüretik etki yaratır ve akut dönem dışında böbreklerdeki küçük taş ve kumlara karşı etkilidir. Şişmanla¬rın zayıflamasına da yardımcı olur.

Kaplıcada; kadın ve erkeklerin ayrı ayrı faydalandıkları, büyük ve derin iki adet tedavi havuzu ile altı adet özel ban¬yo vardır. Ayrıca, Fizik Tedavi Ünitesi tarzında çalışan bir sağlık kabini bulunmaktadır. Her türlü sosyal tesisin bulun¬duğu kaplıca bölgesinde konaklama sorunu yaşanmamakta¬dır. Oylat Otel'in dışında kaplıca müşterilerine hizmet eden;



97 odada 210 yataklı Büyük Otel, 63 odada 210 yataklı Blok Motel ve 150 odada 250 yataklı Güven Otel ile 6 adet lüks villa vardır. Bu otellerin hepsi Oylat Kaplıcaları bünyesine da¬hil otellerdir. Kaplıca alanında ayrıca ufak tefek pansiyonlar¬la çadır kurmaya uygun bir kamp yeri bulunmaktadır. Otelle¬rin dışında, Alaçam Deresi kenarında kaçak bir kaynaktan sı¬zan suların kullanıldığı Orman Bakanlığı'na ait bir de misafir¬hane vardır.

Çîtli Maden Suyu: inegöl ilçesine 11 kilometre uzaklık¬ta, Çitli köyündedir. Denizden yüksekliği 320 metre olan me¬sirelik bir alandan kaynamaktadır. 150 yıldan fazla bir za¬mandır işletilen bu şifalı su, yurdumuzun en iyi maden sula¬rından biri olup Padişah Abdülaziz'in mide rahatsızlığını gi¬dermekle üne kavuşmuştur. 185 5 yılından bu yana katıldığı uluslararası yarışmalarda aldığı derece ve madalyalar bu ününü kanıtlamaktadır.

Çitli Maden Suyu, İstiklâl Savaşı sırasında Yunanlılar ta¬rafından kasıtlı olarak bombalanmış ve bu nedenle de debisi azalmıştır. Yan yana üç çeşme gibi görünen kaynaklar aslında dört tanedir. Ancak, serbest karbondioksit bakımından zen¬gin olan ortadaki iki kaynak birleştirilmiş ve tek depo halin¬de kaptajı yapılmıştır. Bu kaynağın şimdiki veriminin 24 sa¬atte 72 kasa, yani 303 kilogram olduğu, eski debisinin ise 350 okka, yani 437 kilograma denk düştüğü ilgililer tarafından söylenmektedir. Karbondioksit gazı az olan, ancak debisi faz¬la olan (1170 İt/sn.) kaynak suyu, gazsız ve içimi zor olduğu için sadece şişelerin yıkanmasında kullanılmaktadır.

Saf sodyum bikarbonatlı sular grubunda incelenen bu suyun, özellikle sağ kaynakta sodyumun yanında kalsiyum ve magnezyum içermesi dikkat çekicidir. Bu kaynağın debisi 343 İt/sn.dir. Temperatürü 13-14°C, radyoaktivitesi 1.18 ilâ 5.85 eman ve pH değeri 6.5-7 arasında değişmektedir.

Suya asıl özelliğini veren, bu yöre sularının hâkim ka¬rakteri olan bikarbonat anyonudur. Bu tür kalevi sularda bol miktarda karbondioksit bulunmaktadır. Ayrıca, yine kalevi karbondioksitti suların çoğunda olduğu gibi demir de içer: mektedir. Demirin eşik seviyeye yaklaşık olması, hem biyolo¬jik etki göstereceğini, hem de suyun tadını bozmayacağını işaret eder.

Sular içme şeklinde kullanılır. Karaciğer ve safra yollan hastalıkları ile birlikte, belli başlı mide rahatsızlıkları için önerilir. Kendi grubunun yaptığı tesirleri gösterir ve minera-lizasyonu az olduğundan boşaltım sistemlerine ve özellikle böbreğe etki eder. Diüretik sulardır. Genel endikasyonlar için, bikarbonatlı sular grubunda sözü edilen hastalıkları gözden geçirmek yeterlidir. Bütün bunlara ek olarak, demir içeren bir su olması nedeniyle, özellikle demir noksanlığına bağlı ane¬mileri 'kansızlığı' giderici bir etkisi vardır. Cilt üzerindeki kı¬rışıklıklarda astrenjan etki gösterir.

Kınık Doğal Maden Suyu: İnegöl'e bağlı Kınık köyün¬den kaynayan doğal bir maden suyudur. Bölgenin diğer ma¬den sularında olduğu gibi üstün özelliklere sahiptir. Yüksek düzeyde kalsiyum ve magnezyum sülfat içerir. 1989 yılından buyana üretilemve yurt çapında pazarlanan içimi hoş, mide-vi bir sudur.

Baykal Doğal Kaynak Suyu: İnegöl'den Domaniç yö¬nünde giderken, çam ormanları arasındaki Hacıkara köyü topraklarından kaynayan ve toplam sertlik derecesi 5.6 olan bir sudur. 2000 yılından itibaren yurt içinde pazarlanmasına

başlanılmıştır.

Uludağ Doğal Kaynak Suyu: Uludağ'ın bol verimli topraklarından fışkıran bir başka su da Uludağ Doğal Kaynak Suyu'dur. Bursa-lnegöl karayolu üzerinde, inegöl'e 10 kilo¬metre uzaklıktaki dolum tesislerinde şişelemesi yapılan su, Türkiye'nin en güzel sularından biridir. Sertlik derecesi dü¬şük olan su, bir ara yurtdışına da ihraç edilmiştir.

Bursa'nın şirin sahil beldelerinden Genlik'deki Gemlik Kaplıcası da, bölgenin tanınmış kaplıcaları arasındadır. İlçe merkezine 10 dakika uzaklıkta, Umurbey köyüne giden yol üzerindedir. Kaplıcaların Bizanslılar zamanında da işletildiği¬ne dair tarihi kayıtlar mevcuttur.

Gemlik Kaplıcası, Bursa kaplıcalarına benzer. Suyu, ma¬deni az ılıca ve içmeler grubunda incelenmiştir. Temperatürü 36°C, radyoaktivitesi 5.3 eman, pH değeri 7.5'dur. Banyo te¬davisi; romatizma, nevralji, nevrit, hemipleji, ruhsal yorgun¬luk, nevrasteni ve kalp hastalıklarına önerilir, içimi halinde diüretik etki gösterir. Suyun doğal bir lezzeti vardır. Kokusuz bir sudur.

Kaplıcadaki tedavi üniteleri; bir adet genel havuz ve on altı adet özel banyo ile çok sayıda sıra banyodan ibarettir. İl¬çenin çok yakın olması sosyal gereksinimlerin karşılanması¬na olanak verir. Konaklama, kaplıca işletmesine bağlı Terme Hotel'de yapılır Otel, Yalova asfaltı üzerinde olup, 30 odada 100'e yakın yatak kapasitesiyle hizmet veren kaliteli bir tesis¬tir. Ayrıca, turistik önemi haiz Gemlik ilçesinde çok sayıda konaklama tesisi vardır ve kaplıca tedavisinden yararlanmak isteyenler bu konuda sıkıntı çekmezler.

Adliye Köyü İçmesi: Gemlik ilçesine bağlı Adliye kö-yündedir. Tuzlu soğuk sular grubunda incelenen suyu, aynı zamanda sülfat içerir. Solunum yolları, kalp-damar hastalık¬ları ve romatizmal rahatsızlıklarda yararlı bir sudur.

Bursa'nın Orhaneli ilçesi de şifalı su kaynakları bakı¬mından zengin ilçeler arasındadır. İlçedeki belli başlı kaynak¬lar şunlardır:

Sodağı Köyü Kaplıcası: İlçeye bağlı Sodağı köyündedir. 55°C'de olan suyu .doğal lezzette, kokusuz ve berraktır. Ağrılı hastalıklara iyi gelir.

Ağaçhisar Köyü Ilıcası ve Çamur Banyosu: Orhane-li'nin Ağaçhisar köyünde, Kocasu Deresi kenarındadır. 45°C sıcaklıkta olan suyu, tatsız ve hafif kükürtlüdür. İlıcada, su banyosunun yanı sıra çamur banyosu da yapılabilmektedir. Deri hastalıkları, uyuz ve ağrılı romatizmal hastalıklar için ö-nerilir.

Ilıcaksu: Orhaneli'nin Ilıcaksu köyündedir. Köye, Har¬mancık yönünde, anayoldan ayrılan tali bir yolla ulaşılır. Ilı¬canın üzeri bir kümbetle kapatılmıştır. Ağrılı hastalıklara iyi gelen bir suyu vardır.

Şükriye Çamuru: Orhaneli ilçesinde, bileşiminde kü¬kürt içermesi nedeniyle uyuz ve deri hastalıklarına yararlı, küçük ölçekli şifalı bir kaynaktır. Yöre halkının rağbet ettiği yerlerden biridir.

Sırma Maden Suyu: Orhaneli'nin Göynükbelen köyün¬den kaynayan bu doğal maden suyu, 1993 yılından beri üre¬tilmekte ve şifalı özellikleriyle bir sağlık kaynağı olmaya de¬vam etmektedir. Kalsiyum ve magnezyum bakımdan zengin bir sudur. Sülfat içermez.

Bursa'nın Keleş ilçesinde bulunan Keleş Kaplıcaları ile Orhangazi ilçesinin Keramet köyünde bulunan Keramet Kö¬yü Kaplıcası; özellikle ağrılı hastalıklara iyi gelen sularıyla tanınmış yöresel kaplıcalardır. 50°C sıcaklıkta olan suları, şi¬falı özellikleri nedeniyle bölge halkının sık sık ziyaret ettiği

yerlerin başında -gelir.

Mudanya ilçesi ise; kalp hastalarına uygun ideal hava¬sıyla, emekliler için tam bir dinlence yeri konumundadır. Bu nedenle birçok insan ilçeye temelli olarak yerleşmiş durum¬dadır. Burada ayrıca, eski adı Misiköy olan Gümüştepe belde¬sinde, insanların şifa bulmak ve arınmak için ziyaret ettikle¬ri bir Ayazma 'kutsal sayılan pınar' vardır. Çalılıkların arasın¬dan kaynayan bu suyun şifalı olduğu söylentisi, dini telkinle¬rin de zorlamasıyla bugünlere kadar gelmiştir. İncil'in ilk nüs¬halarının da burada çoğaltıldığı tespitinin yapılması, söylen¬tisi, pınarın kutsallığını daha da arttırmaktadır.

Bursa, daha önce de belirttiğimiz gibi, şifalı maden su¬yu kaynaklan açısından cenneten bir köşe sayılır. Kaplıca, iç¬me ve çamurlarının yanı sıra, doğal kaynak ve maden suları bakımından da Türkiye'nin en zengin illerinden biridir. Gerek Bursa-Merkez ilçe yakınlarında, gerekse en yakın ilçesi sayı¬lan Kestel'de, sayılamayacak kadar çok miktarda maden suyu kaynağı bulunmaktadır. Şimdi bunları kasaca sıralayacak olursak;

Erikli Doğal Kaynak Suyu: Bursa'nın en eski kaynak sulanndandır. Uludağ'ın zirvesinde, 2300 metre yükseklikte



bulunan kaynağından alınarak şişelenen Erikli Suyu, doğallı¬ğı ve saflığıyla haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Sertlik derece¬si 7.25'dir.

Elmas Su: Kestel'in Derekızık köyünden çıkarılan bu kaynak suyu da, Uludağ eteklerinde yer alan yemyeşil bir or¬tamda, hiçbir bakteriyolojik ve kimyasal kirliliğe meydan ver¬meyen modern tesislerde şişelenmektedir. pH değeri 7.75, toplam sertliği 10fr°'dir.

Gümüş Su: Uludağ'ın yamaçlarındaki doğal kaynağın¬dan alman bu su, zengin mineral yapısı ve eşsiz lezzetiyle çok özel bir sağlık kaynağıdır. 40 yıla yakın bir süredir işleti¬len bu kaynak, 7.5 civarındaki sertlik derecesiyle tercih edi¬len bir sudur.

Nestle Doğal Kaynak Suyu: Kestel'in Derekızık kö¬yünden çıkan bir başka kaynak suyudur. Kaynak aslında 'San-su' tarafından işletilmekte ve Nestle firması için de fason üre¬tim yapılmaktadır. Yumuşak içimli ve lezzetli bir sudur.

SanSu: 1999 tarihinden bu yana, Kestel'in Derekızık kö¬yündeki doğal bir kaynaktan üretilip pazarlanan bir sudur. Aynı kaynaktan Nestle için de fason üretim yapılmaktadır. Toplam sertliği 0.7 fr°, pH değeri 6.5 olan kaliteli bir sudur.

Bursa-Merkez ilçeye yakın yörelerde bulunan kaynaklar ise şunlardır:

Özkaynak Doğal Kaynak Suyu: Bursa'nın Çaybaşı kö¬yü kaynaklarından üretilen bir sudur. pH değeri 6.65, toplam sertliği 2.5 fr°'dir.

Özkaynak Maden Suyu: Aynı yöreden kaynayan bu şi¬falı su, özellikle hipertansiyonlu hastalarda ve tuzsuz diyet uygulayanlarda tercih edilen bir maden suyudur. Magnezyum ve kalsiyum bakımından zengindir.

Uludağ Maden Suyu: Bursa-Keles yolu üzerinde, Çay¬başı köyü tesislerinde şişelenen bu su, neredeyse bir asırlık geçmişiyle (1912 yılından beri) değerlendirilen en eski kay¬naklardan biridir. Özkaynak Maden Suyu ile aynı özelliklere sahiptir.

Turkuaz Su: Son zamanlarda geliştirilen tekniklerle, normal yeryüzü sularının içme suyu şekline dönüştürülldüğü bilinmektedir. Turkuaz Su da, ülkemizdeki bu tür işlenmiş sulardan biridir. Modern tekniklerle mineral denge sağlan¬maktadır. Coca Cola firmasının Bursa tesislerinde üretilen bu suyun toplam sertliği 2.5 fr°, pH değeri 5.75'dir. Bilindiği gi¬bi sert sular, içine katılan bir takım kimyasallarla pH .değerle¬ri düşürülmekte ve daha sonra bileşimine katılan mineraller¬le zenginleştirilmektedir. Kimyasal veriler ve laboratuvar ça¬lışmaları ideal rakamları gösterse bile, yeryüzünün derinlik¬lerinden kaynayan doğal soğuk suların verdiği lezzete ulaşıp ulaşmadığı kullananların takdirine kalmış bir konudur. Arap ülkelerinin deniz suyunun işlenmiş halini kullandıkları göz önüne alınacak olursa, ülkemizdeki su kaynaklarının zengin¬liğine şükretmemiz gerekir.

Bursa ilindeki şifalı su kaynakları ve konaklama olanak¬ları hakkında daha detaylı bilgi almak isteyenler, gerek Bursa il merkezindeki Turizm Danışma Büroları'ndan, gerekse iznik Turizm Danışma Bürosu'ndan istedikleri bilgileri temin ede¬bilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder